Forum Gündemi:

Editör
#1
Paylaşan arkadşımızın emeğine sağlık.



KENT SOSYOLOJİSİ FİNAL
 
ÜNİTE 7 OSMANLI KENTLERİ VE KENTLEŞME
 
1.       Osmanlının şehirleri fethettikten sonra yaptıkları imar faaliyetleri 15. Yüzyılın çağdaş kaynaklarından Âşık paşazade ya da Neşri tarihinden takip edilebilmektedir.
2.       Şenlendirme: şehirlerin imarı, ihyası(canlandırma), abat edilmesi, nüfus iskân edilmesi, huzur ve güvenliğinin sağlanması ve iaşesinin temini gibi şehircilik ve şehirleşme faaliyetlerinin tümünü birden ifade etmektir.
3.       Eğer şehir barış ile fethedilirse İslam hukukuna ve Osmanlı uygulamasına göre şehir halkının canına ve malına dokunulmazdı. Mevcut Gayrimüslim şehir halkının güvenle şehirde yaşaması için tek şart cizye(baş) vergisi
vermesiydi. Fethedilen şehrin halkı kendi mülklerinde oturmaya devam eder fetih sonrası gelen göçmenler yeni yeni mahalleler kurarak şehrin imarına girişirler.                                                                                                                           Eğer bir şehrin fethi savaşla oldu ise fetihten sonra o şehrin halkının esir alınması ve mallarına el konulması kanuni bir haktı. İstanbul’un fethi buna örnektir. Bu durum esir olan halkın fidyesini ödeyerek hürriyet kazanmasına engel değildir.
4.       Şehir fetihlerinden sonra toplumda ve şehirlerde toplumsal dini bağlar; asabiye, mahallelilik, kom- şuluk, cemaatler gibi değerlerden üzerinden kurulmuş ve yaşatılmıştır.
5.       Osmanlılar ilk kanunnamelerden sonra mükerrer kanunlar yapmışlar ve böylece hem şehrin tarihsel bağlamlarını hem de dönemin hukuki uygulamalarını dikkate alarak güncellemelere gitmişlerdir.
6.       Tahrir defterleri o şehrin yapısı topografik (yerleşim yeri) sosyal yapısı, iktisadi durumu gibi konular hakkında bilgi verir.
7.       Tahrir, avarız, cizye, nüfus defterleri, temettuat sayımları şehirler ve köylerin nüfus, mülkiyet, üretim ve vergi verilerini toplamaya yarar.
8.       Osmanlı idari bölümlemesi eyalet, sancak, nahiye, köylerden oluşmaktadır.
9.       Adaleti sağlamak için kaza ve sancaklardan oluşan şehirlerde kadı, müftü ve mahkemede görevli muhzır ve kâtip gibi görevliler mevcuttu. Aynı şehirlerin ölçeklerine göre şehir kethüdası, mimar başı, su yolcu gibi görevlilerle vakıf,
tekke ve loncaların kendilerine mahsus birçok görevlisi de bulunmaktaydı.
10.    Kadılar, Osmanlı şehirlerinde sadece hukuki işlere bakmazlar, şehrin gündelik yaşamını ve alt yapısını takip ederler, kurumların ve iktisadi hayatın adaletle, güvenle ve süreklilik çerçevesinde bir verimlilikle çalışmasını sağlar, şehri idare ederlerdi.
11.    Şeriyye sicilleri kadıların tuttuğu yirmi binden fazla defterdir.
12.    Subaşı vb. statüdeki görevliler asayişi, eminler muhtesipler iktisadi mali işleri, kethüdalar esnaf örgütlerini, imamlar ve diğer din görevlileri mahalleleri ve cemaatleri, mütevelliler vakıfları sevk ve idare ederlerdi. Tüm bu idari görevlerin ve yürütmenin denetleyicisi ve herhangi bir anlaşmazlıkta karar merci kadı ve mahkemesiydi.
13.    Tevarüs: Çok yönlü süreklilik, miras devamlılık demektir.
14.    Osmanlı Şehirlerinde Süreklilik: 1) Osmanlıların İslam ve Türklükten kaynaklı ilke ve adetleri kendi idari süreçlerinde devam ettirmeleridir. Fetih yöntemleri, yapılan tahrirler ve idari icraatlar bu sürekliliğin unsurları olarak görülmelidir.
2) Fethedilen şehirlerin var olan örf ve adetlerine yönelik hassasiyet ve bunları Osmanlı sistemini adapte etme uğraşısı ile ortaya çıkan sürekliliktir.                                                     3) Şehrin mimari unsurlarının ve yapılı çevrenin yakılıp yıkılması yerine olabildiğince tamir edilerek ve yenilenerek kullanılmasıdır. Yeni imar faaliyetleriyle olduğu kadar var olan eser ve yapıların yüzyıllarca korunup işlevsel hale getirilmesi şehirle bütünleşme yoluyla Osmanlı şehirlerinde sürekliliğin sağlanmasıdır.
15.    1900’lü yıllara kadar Müslümanlarla diğer din mensupları arasındaki oran % 60 a, % 40 ya da % 50 ye % 50 gibi bir oranla sürdü.
16.    “Getto” denilen sadece bir gruba mahsus bölgeler hiçbir Osmanlı şehrinde gözükmemektedir. Oysa Avrupa şehirlerinin pek çoğunda özellikle Yahudiler için Getto denilen mahalleler söz konusudur.
17.    Çok kültürlülüğün sonucu olarak mimari, ticaret, gündelik yaşam ve yeme içmeye kadar çok farklı alanlarda benzeri tavır alış özellikleri gösterirler.
18.    Şehirdeki işlevlerin idaresi ve altyapı hizmetlerinin inşası ve sürdürülebilir kılınması anlamındaki bu kendi kendini yönetme ikame etme ilkesi Osmanlı şehirlerinin pek çoğunda izleri görülebilecek bir ilkedir.
19.    Osmanlı şehirleri 15000 nüfustan küçük 15000- 80000 ve 80000 üstü nüfusa sahip şehirler olarak tasnif edilebilir.
20.    1700’lü yıllar esas alındığında ticaret ağları üzerinde bulunan Sofya, Ankara, Erzurum gibi şehirler ile şehzade şehirleri olarak bilinen Manisa, Amasya ve Trabzon 15000’in altında nüfusa sahip şehirlerdir.


21.    Liman şehirleri olan Selanik ve İzmir ile Osmanlıların eski başkentleri olan Bursa ve Edirne gibi şehirler 15000 den fazla ama 50000 den az nüfusa maliktir.
22.    80000-100000 nüfustan fazla büyüklüğe sahip şehirler ise Emevi, Abbasi, Selçuklu, Eyyübi, Fatımi ve Memlukler gibi büyük devlet yapılarına payitahtlık yapan Şam, Kahire, Bağdat ve büyük ticaret şehri Halep’tir.
23.    1700’lerden sonra daha hızlı büyümüşlerse de Anadolu ve Rumeli coğrafyasında 100000’i aşan bir şehir vücuda gelmemiştir. Bu açıdan İstanbul tektir.
24.    Külliye içinde ibadethaneler, eğitim kurumları, yeme içme alanları, sağlık birimleri, konaklama mekânları, mezarlıklar, hamamlar, çarşılar, su kaynakları ve yollar gibi pek çok birim ve alt yapı hizmeti bir araya getirilerek bir yerleşim bölgesinin ihtiyacı olan unsurlar sağlanmış olur.
25.    Mahalleler: Ticari ilişkilerin, gündelik yaşamın, dinin, kültür ve kimliğin de dokunduğu mekânlardır.Mahallelerde 50 hane( 200-300 kişi), 50 kadar bina bulunurdu.
26.    Evlerin yapısı ve kullanım biçimi Osmanlı şehirleri açısından içe dönük olarak avlulu ve genelde iki kat olarak inşa edilen evler mahremiyetin, kadın erkek ilişkilerinin komşuluk bağlarının ve toplumsal sorumluluğun önemli
yansımalarını içinde barındıran yapılardır. Evlerin yapımını ilgili loncalar üstlenir.
27.    Sultanın beratıyla atanan imamlar din görevinin yanında mahallede olan bitenden devlete karşı sorumludur.
28.    Bedesten kıymetli madeni ve tekstil ürünlerinin alınıp satıldığı şehirdeki sayısı bir ya da ikiyi geçmeyen mimari biçimleri hanlardan oldukça farklı üstü açık olmayan kâgir korunaklı güvenli mekânlardır.
29.    Hanlar, bedestenin etrafında şehrin gündelik tüketim malzemelerinin toptan alınıp satıldığı ipek, pirinç, tuz gibi çeşitli ürünlere göre özelleşen üstü açık ticaret ve konaklama birimleridir.
30.    Çarşılar ise bedesten ile hanlar arasında çanakçılar, kalaycılar, demirciler, yorgancılar, bakırcılar gibi pek çok dükkânın bir arada olduğu ve şehrin gündelik ihtiyaçlarını karşılayan perakende sektörünün bulunduğu alanlardır.
31.    Osmanlı şehirlerinin iki merkezi öğesi olan iskân mahalleri ile ticari alanların ilişkisi Osmanlı şehirleri için üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
32.    Çarşıdaki bazı dükkânlar kişilerin özel mülkü olsa da genel olarak bedesten, han, arasta, çarşılarda bulunan dükkânların mülkiyetinin tamamının vakıflara ait olduğunu söylemek mümkündür.
33.    Çok işlevli yapısı ile vakıflar Osmanlı şehirciliğinin kilit mekanizmalarından biridir. Belli bir menkul ya da gayrimenkul malın kamusal fayda lehine kişisel mülkiyetten çıkarılıp tüzel kişiliğe dönüştürülmesi olan vakfetme süreci öncelikle bir hayır işi olarak görülmelidir.
34.    Vakfın önemi: 1) Mülkiyet açısından bir şehir merkezinde olması dolayısıyla değerlenen mülklerin vakıf aracılığıyla kamusallaştırılarak menfaatlerinin tekrar şehirliye dönmesi sağlanmakta ve şehrin birçok alt üst yapı hizmetleri bu gelirlerle karşılanmaktadır. 2) Çok farklı düzeylerde sosyo-ekonomik statüye sahip bireylerin az ya da çok değerli
mallarını vakfederek şehir hayatına katılması sağlanmakta ve böylece o şehre dair bir kent bilincinin sorumluluğunun gelişmesi temin edilmektedir.
35.    Vakıf yöneticileri vakfın varlıklarını en iyi şekilde değerlendirmek için birçok ticari faaliyet yapmaktadır. Elde edilen gelirlerle vakfın şartları yerine getirilmekte ve vakıf mallarının bakım ve tamirleri yapılmaktadır. Şehirdeki kamusal yapılar atıl kalmamakta yapı ve işlev olarak zamanın ihtiyaçlarına göre yenilenmekte ve güncellenmektedir.
36.    Osmanlı şehirleri, fetihle birlikte “ Osmanlı-Pax- Ottamana” içerisine dahil oldukları için bazı sınır şehirleri hariç , güvenlik endişesine sahip değillerdi.
37.    İaşe (beslenme) sistemini çözen Osmanlı iktisadi sisteminin iki temel başarısından 1)malların ye- rinde üretim ve tüketimi ile artık ürünlerin diğer kazalara ve İstanbul’a iletildiği kaza sistemini kurabilmiş olmasıdır.2) İktisadi
faaliyetleri yürüten aktörlerin yani esnaf ve zanaatkârın hammaddenin temininden ürünlerin üretilme ve satılma usul miktar ve standartlarını belirleyen lonca sisteminin verimliliğidir.
38.    Devlet ile esnaf arasında aracılık ve kefillik de üstlenen loncalar vergilerin toplanması ve çarşıdaki ürün fiyatlarının tespiti ve kontrolü hususunda çok hassastırlar. Osmanlı şehirlerinin kendi kendini idame ettirme becerisinin önemli bir ayağı da bu şekilde esnaf ve loncaların yardımı ile olmuştur.
39.    İlk Osmanlı medresesi Orhaniye Medresesidir. Medreseler ileri eğitim kurumları olarak bütün bir kente ve hatta başka şehirlerden gelen ilim taliplerine hizmet etmişlerdir. Tıpkı külliyeler, çarşılar, Cuma camileri ve tekkeler gibi medreseler de şehir içi ve şehirlerarası etkileşimi sağlayan kurumlardır.
40.    Tekkelerin işlevleri; ibadet ve barınma (zaviye, dergâh, asi tane, han kâh ya da tekkelerde yapılırdı.) sanat merkezleri.
41.    Osmanlıların fetihten sonra şehirlere iskân sürecinde ve şehrin İslami ilke ve ahlak kurallarına adapte edilmesinde ya da genel olarak geçiş dönemlerinde tekke ve dervişlerin rolü önemlidir.


42.    Tekkeler, çok geniş coğrafyalara yayılan tarikatların şehirlerdeki manevi ve mekânsal uzantıları ol- duğu için Osmanlı şehirlerini de mensup oldukları Tarikatlar ve tekkelerle irtibatlandırmaktaydı.
43.    Şehrin kenarlarında bina edilen dergâhların bulundukları bölge için güvenlik sağlayıcı unsur olarak ortaya çıkmaları ve zamanla yerleşim alanına dönüşmesi ve gelip geçici insanlar için konaklama mekânı olmaları Osmanlı şehirleşmesi için önemlidir.
44.    Evliya Çelebi’nin 10 ciltlik tüm Osmanlı coğrafyasının dillerini, kültürlerini hiç yabancılık çekmeden anlattığı eserinin adı SEYAHATNAME.
ÜNİTE 8 TÜRKİYE’ DE TARIMIN DÖNÜŞÜM SÜREÇLERİ
 
 
 
45.    Azalan marjinal fayda ilkesi tüketicinin bir maldan belirli bir dönemde kullandığı miktarları arttıkça toplam fayda-
sının artacağı ancak kullanılan her ilave birim malın sağladığı ek faydanın bir önceki birimin sağladığından daha düşük olması anlamına gelir.
46.    Gizli işsizlik herhangi bir iktisadi faaliyet kolunda bir miktar işgücünün o faaliyet kolundan çekilmesi durumunda toplam çıktı düzeyinde herhangi bir değişiklik olmaması durumudur.
47.    Tarihsel süreçte beş farklı sosyo ekonomik örgütlenme biçimi var olmuştur. Bunlar; ilkel kolektif ta- rım, feodal tarım, aile tipi tarım-köylü tarımı- küçük meta üretimi, kapitalist tarım ve sosyalist tarımdır.
48.    Küçük üreticilik ölçeği ne olursa olsun bir miktar toprağa ve üretim araçları mülkiyetine sahip olup, öncelikli hedefi bu mülkiyet sahipliğini kullanarak kendisinin ve ailesinin yeniden üretimini gerçekleştirmek olan ve geçim için zorunlu biçimde ücret gelirine bağlı bulunmayan üretici kategorisidir.
49.    Tarımda kapitalist tarzda örgütlenen işletmeler kar amaçlı olarak organize olurlar ve ücretli emek gücü istihdam ederek üretim ve pazarlamayı gerçekleştirir. Diğer tarımsal örgütlenmelerden farklı olarak kapitalist tarımsal
işletmelerde toprak mülkiyetine sahip olmak gibi bir zorunluluk yoktur.
50.    Kapitalizm ile küçük meta üretimi arasındaki ilişkiyi öne çıkartan düşünür KAUTSKY.
51.    Lenin ,artan meta üretimi koşullarını ve köylülüğün farklılaşmasını temel alarak değişim ilişkilerini inceler.Evrimci bir dönüşüm ve farklılaşmayı formüle ederek ilerici bir tarımsal gelişim çözümlemesi önerir.
52.    Lenin, küçük meta üretimi ve kapitalizm arasında gelişmeci ilişkinin varlığına karşı çıkar.
53.    Chayanov, geniş kapitalist ekonomi ile bağlantılı uzun dönemli bir gelişim ve sınıfsal oluşumu dışlayan bir köylülük kuramı ileri sürer.
54.    Gibbon ve Neocosmos , hane emeğinin kapitalizm tarafından sömürülmediği, fakat kadın ve çocuk emeğinin hane içinde sömürüldüğünü ileri sürerler.
55.    Friedman, küçük meta üretiminin kapitalizmin içindeki özgüllüğüne odaklanır. O’na göre küçük meta üretiminde aile önemlidir.
56.    Köylü yolu: Küçük meta üreticilerinin mülkiyetleri haricinde kiraladıkları ilave topraklar üzerin- de tamamen kar amaçlı pazara dönük üretimde uzmanlaşmaları ve üretimlerini kapitalist tarzda organize etmeye başlamalarıdır.
57.    Küçük meta üreticilerinin piyasaya bağlanmaları sonucu kendi yeniden üretim koşulları tehdit altı- na girer. Bu tehdit sonucunda iki alternatif ortaya çıkar: ilki, küçük meta üreticileri ya toprak mülkiyetini kısmen veya tamamen
kaybederek sektör dışına yönelmek durumunda kalırlar. İkinci alternatif tarımda kalıp büyük toprak sahibi kişilerle kiracılık ve ortakçılık gibi üretim ilişkilerine girerek ya da ücret karşılığı çalışarak geçimlerini sağlamaya çabalamak biçiminde ortaya çıkar. İkinci durum tarımda bir mülksüzleşme durumunu da beraberinde getirebilir.
58.    1923-1950 dönemi, Osmanlı mirasından devralınan üretici yapıları üzerinden restorasyon çabaları olarak tanımlanabilir.
59.    Çift hane sistemi Osmanlı mali ve iktisadi sistemi uyarınca bir köylü ailesinin bir çift öküzle işleyerek geçimini
sağlayabileceği büyüklükteki toprak üzerindeki tasarruf hakkını gösterir bir sistemdir. Tasarruf hakkı karşılığında
köylü aileleri devlete vermekle yükümlü oldukları vergileri ödedikleri müddetçe toprağı babadan oğula geçer biçimde işlemeye devam ederler.
60.    Aile tipi ve feodal yapıdaki işletmelerin ortak özelliği verim düzeylerinin düşük ve piyasayla bütünleşmelerinin kısıtlı oluşudur.
61.    Erken cumhuriyet döneminde izlenen tarım politikalarının amaç ve ilkelerini belirleyen etkenler: 1) Cumhuriyetin benimsediği dünya görüşü (bu görüşten kaynaklanan iki ilke “halkçılık” ve “pozitivist bilimcilik” yaklaşımlarını temel almıştır. )2) 1929 yılında yaşanan Büyük Dünya Ekonomik Bunalımı sebebiyle Türkiye’nin değiştirmek zorunda kaldığı kalkınma stratejisi 3) Türkiye’de tarım kesiminin yapısından kaynaklanan amaç ve ilkelerden oluşmuştur.


62.    ***Ekonomisi mevcut şartlarda tamamen tarıma dayalı bir ülkede Tek Parti Hükümetinin halkçı yaklaşımı uyarınca siyasi açıdan köylü kitlelerinin desteğini sağlamaya yönelik en radikal hamlesi 1925’te Osmanlı geleneksel toprak vergisi olan aşar’ın kaldırılması olmuştur.
63.    *** 11 Ekim 1920 tarihinde çıkarılan bir yasa ile başlatılan ve her köylü ailesine istediği gibi tasarruf etmek üzere iki hektar orman alanı temlik eden uygulama Lozan Antlaşmasının ardından terkedilmiştir. Toprak dağıtımı
uygulamalarında tercih bütünüyle hazineye ait toprakların topraksız veya az topraklı köylülere dağıtılması biçiminde yürütülmüş ve toprak üzerindeki mülkiyet ilişkilerine dokunulmamıştır. Bu nedenle toprak dağıtımı reform niteliği
taşımaz ve tarımsal yapıyı değiştirir nitelikte değildir.
64.    Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan politikalar 1929 ekonomik bunalımı ile sekteye uğramıştır. Devlet planlı
sanayileşme kapsamında üç başlık altında toplanabilecek mekanizmalar devreye sokmuştur. 1) Buğday başta olmak üzere hububata kamu kuruluşlarının doğrudan piyasalara girerek destekleme alımı gerçekleştirmeleri 2) Tarımsal hammaddeleri işleyen sanayilerin büyük ölçüde devlete ait olması sayesinde piyasaya devlet işletmelerinin egemen
olmaları. 3) Hükümetin denetimindeki tarım satış kooperatiflerinin ihraç fiyatı ile çiftçinin eline geçen fiyat arasındaki marj üzerinde etkili olabilmeleri.( Bu üç mekanizmanın işlerlik kazanmasıyla tarım sektörünün sanayi karşısındaki ticaret hadleri 1929-1934 yılları arasında % 25 düşmüştür.)
65.    1939 yılında başlayan “yüzde 25 kuralı” olarak bilinen her üreticiden 50 tona kadar ki hububat üretiminin %25 ‘inin saptanan sabit fiyatlardan devlete teslim etmesi zorunluluğu ile 1943’te belli başlı tüm ürünler için konulan toprak mahsulleri vergisi, üreticiler üzerinde önemli bir maliyet yükü getirmiştir. Savaş ekonomisine bağlı uygulamalar 1945 yılında kaldırılmıştır.
66.    % 25 kuralı her üreticiden 50 tona kadar ki hububat üretiminin % 25’inin saptanan sabit fiyatlardan devlete teslim etmesi zorunluluğudur. Uygulama 50 tona kadar olan üretimin yanı sıra 50-100 ton arasındaki üretimin %35 ‘inin ve 100 tonun üzerin- deki üretimin % 50’ sinin saptanan fiyatlardan devlete verilmesini gerektirmektedir.
67.    1945’te Çok Parti düzene geçiş gündeme gelirken, hükümet özellikle küçük köylülüğü yeniden kazanma gayreti içine girdi ve Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu Mecliste kabul edilmiştir. Kanunun 17. maddesi 50 dönümden fazla olan toprakların topraksız veya az topraklı köylülere dağıtılabileceğini öngördüğünden bir toprak reformu niteliği
taşımaktadır.( 1950 yılında savaşta yoksullaşan kesimler tepki oylarıyla Demokrat Partiyi iktidara getirmiştir.)
68.    1950-1960, Türkiye’de küçük meta üreticiliğinin egemenlik koşullarının oluştuğu ve pekiştiği yıllar- dır.
69.    Demokrat Partinin yasal düzenlemelerle başta çayır ve meralar olmak üzere ilave arazilerin üretime açılmasına imkân tanıması Türkiye’de toprak mülkiyetinin gelişerek yayılmasının önünü açmıştır.
70.    Demokrat partinin iki hamlesi daha küçük meta üreticiliğinin tarımda uzun yıllar egemen üretim biçimi olmasında
önemlidir. Bu hamleler; makineleşme ve karayolları hamlesidir. Makineleşme traktörün tarıma girmesidir. Marshall yardımları kapsamında ithal edilmiştir.
71.    Marshall planı, II. Dünya savaşının ardından 1947 yılında savaştan yıkım ve zararla çıkmış Avrupa ülkelerinin yeniden imarına yönelik olarak dönemin ABD dışişleri bakanı George Marshall tarafından oluşturulan yardım planıdır. Plandan Türkiye’nin de aralarında olduğu 16 ülke yararlanmıştır.
72.    Tarımda makineleşme tarımsal üretimde işgücünün açığa çıkmasına neden olmuştur. Açığa çıkan bu işgücü Türkiye’nin 1950 sonrası kentleşme sürecinin temel dinamiğidir.
1960- 1980: Tarımda modernizasyonun Tarımsal Üreticilere Etkisi
73.    1963 yılında planlı ekonomiye geçişle birlikte tarımda devlet desteğinde modernizasyon uygulamaları başlamıştır. Devlet; kanal, baraj gibi alt yapı yatırımlarını gerçekleştirerek üreticileri maliyet yönünden desteklerken, alımlarda da yüksek fiyat vererek fiyat yönünden destek sağlar.
74.    1950’li yıllarda başlayan emek göçü küçük meta üreticiliğinin maddi koşullarına katkı sağlayan diğer faktördür. Almanya bu ülkelerin başındadır. Göç eden aile üyeleri köyde kalan aile üyelerini parasal olarak da desteklemişlerdir. Bu da meta üreticilerinin birikim yapmasını sağlamıştır.
75.    NEO- LİBERAL DÖNEM:Neo-liberal politikaların belirleyenleri; ***devletin ekonomideki rolünü azaltmak, ***devlet kurumlarını özelleştirmek, ***dar gelirli kesimlere olan devlet desteğini kademeli olarak azaltmak ve ***kaynak dağılımının tamamen piyasa merkezli olmasını sağlamak.
1980-2000 Devlet Desteğinin Azalması ve Küçük Meta Üreticiliğinin Direnci
76.    Bu dönem küçük meta üreticiliğine olan devlet desteğinin azaldığı ve küçük üreticilerin çeşitli direnç mekanizmalarını devreye sokmak zorunda kaldığı dönemdir.
77.    24 Ocak 1980’lerde radikal istikrar tedbirleri yürürlüğe girmiştir. Devlet desteği azaltılmış, üretim koşullarını piyasa koşulları belirlemeye başlamıştır. Enflasyonun yükselmesine devletin yüksek destekleme politikası gösterilmiş ve destek çekilmiştir. Diğer gerekçe ise devletin desteğini sanayi ve ticarete aktarma isteğidir.( ***Tarımsal kredilerin


kapsamı daraltılmış, kredi faizleri yükseltilmiş, destekleme kapsamındaki ürünler azaltılmıştır, destekleme alım fiyatlarını düşürülmüştür)
78.    İstikrarsızlık dönemleri: 1991-1993 tarımsal desteklemede genişleme dönemi 1994-1995 daralma dönemi
1997-1998 yeniden genişleme dönemi ➣ 1999-2000 yeniden daralma dönemi
79.    Devlet desteğini azaltmasına rağmen 1980 ile 1991 tarım sayımları karşılaştırıldığında tarımsal faaliyette bulunan toplam hane halkı sayısı % 19,4 artmıştır.
80.    Bu direncin üç koşulu gözlenmiştir: 1) hane halkı emek rezervinin harekete geçirilmesidir. 2) seracılık, arıcılık, su ürünleri, kümes hayvancılığı, çiçekçilik vb. topraksız ya da az toprak isteyen ancak göreli olarak daha fazla gelir getiren üretim koşullarına yönelinmesidir. 3) küçük meta üreticisinin tarım dışı gelir getiren iktisadi faaliyetlere yönelmesi; ulaştırma, inşaat vb.
2000 Sonrası: Piyasa Merkezli ilişkilerin Artan Önemi ve Küçük Meta Üreticiliğinin Çözülmesi
81.    Türkiye tarım politikaları 2000 yılında yürürlüğe giren IMF stand by antlaşması hükümleri ile Dünya Bankasına verilen niyet mektuplarındaki satırbaşları gereğince devlet desteklerinin aşamalı olarak azaltıldığı ve ürün fiyatlarının piyasa ilkeleri kapsamında belirlendiği bir sürece girmiştir.
82.    Tarıma yatırılan sermayenin giderek arttığı tarımsal faaliyetler beklenildiği gibi, endüstriyel üretime yönelik karlılık oranı görece yüksek ,büyükbaş hayvancılık, kümes hayvancılığı, seracılık gibi tarımsal faaliyetlerde gözlenmektedir.
 
 
ÜNİTE 9 TÜRKİYE’NİN KENTLEŞME DENEYİMİ: 1923-2000
 
 
83.    Tekeli’ye göre; “Modernite projesi, gerçekte bir kentsel gelişme projesidir. Bu projenin başarısı, büyük ölçüde başarılı bir kentsel gelişmenin gerçekleştirilmiş olmasına bağlıdır.”
84.    Bilgin, modernleşme sürecinin evrensel olarak yerleşmeler ve imar süreci üzerinde üç temel iz bıraktığını vurgulamaktadır. 1) Modern dünyanın yeni kurumsal örgütlenmesinin ve kamusal yaşamın gereksinimlerini
karşılayan yeni kamu yapılarının inşa edilmesidir. 2) İnsanların, ulaşım araçlarının, pis ve temiz suyun, elektriğin, haber ve bilginin düzenli ve kesintisiz dolaşımını sağlayacak, genişleyebilme kapasitesine sahip bir dolaşım
şebekesinin kurulması gerekmektedir. (Yol, ulaşım sistemleri, alt yapı - üst yapı kanallarının inşasını kapsar.) 3) Modern toplumlarda, geleneksel ikamet ve barınma anlayışını köklü bir biçimde değiştiren konut inşaatlarının gerçekleşmesidir.
85.    Şengül 1923-1950 dönemini: ***“Ulus devletin topraksallaşması ve kentleşmesi”, ***1950-1980 dönemini “emek gücünün kentleşmesi” , ***1980 sonrasını ise “ sermayenin kentleşmesi” olarak ifade eder.
86.    Türkiye’de kentsel gelişim süreci dört dönemden geçmektedir: 1) Erken Cumhuriyeti Dönemi: 1923 - 1950 2) Göç ve Hızlı Kentleşme Dönemi: 1950 - 1960 3) Planlı Kalkınma Dönemi: 1960 – 1980 4) Neoliberal Kentleşme Dönemi 1980-2000
 
 
 
ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ
87.    29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle başlayan ulus-devlet inşa süreci, bir modernleşme projesi olarak kentsel gelişimin gerçekleştirilmesine dayanır.
88.    Ülkenin mekansal stratejisini oluşturan unsurlar: 1) Ankara’nın başkent seçilmesi, 2) ülke çapında demir yolu ağlarının inşaa edilmesi 3) Anadolu kentlerinde fabrikaların kurulmasıdır.
89.    Ankara’nın Başkent Seçilmesi: 13 Ekim 1923
90.    Ankara’nın başkent seçilmesinin nedenleri arasında kentin coğrafi ve siyasi özellikleri önemli bir rol oynamaktadır.
91.    İstanbul bir liman kenti olarak dışarıdan gelecek askeri müdahaleler bakımından tehlikeli bir konumdadır.
İstanbul’un bu konumundan farklı olarak Ankara, hem Anadolu’nun merkezine yakın hem de daha güvenli bir konumda bulunmaktadır. Ankara dönemin telgraf ağı, demiryolu gibi iletişim ve ulaşım olanaklarına sahip kenti olma özelliğini taşır.
92.    Tekeli’ye göre Ankara’nın başkent seçilmesinde Cumhuriyet rejiminin amaçları: BİRİNCİ GRUP AMAÇLAR
***Avrupa’nın dışa bağımlı liman kentleri ekonomileri aracılığıyla kurduğu emperyalist denetimin kırılması, •*** Ankara hükümetinin kendisini Osmanlı imajından kurtarması ve imparatorluktan ulus devlete geçişin
sembolleştirilmesi •*** İstanbul’un kozmopolit kültürel değerlerinin yadsınması ve Ankara çevresinde yaratılacak yeni kültürel öğelere dayanan yeni ulusal burjuvazi ve yaşam kalıplarının ortaya çıkarılması.


93.    İKİNCİ GRUP AMAÇLAR: Ülkenin mekansal organizasyonuna ilişkin ***Ülkeyi ayrı ayrı bölgesel ekonomilerden
kurtarıp, iç pazar bütünleşmesinin sağlanması ve ulu- sal bir ekonominin kurulması •*** İç Anadolu’nun gelişmesini sağlayacak bölgeler arası eşitsizliklerin giderilmesi.
94.    Üçüncül grup amaçlar: Kent ölçeğindeki amaçlar: • ***Modern, çağdaş, yeni ve örnek bir kentin kurulması, •*** Bu kentte Cumhuriyetin yaratacağı ulusal burjuvazinin yaşam kalıplarının diğer kentlere örnek olacak şekilde
geliştirilmesi, •*** Cumhuriyetin başarılarının bu kentle simgeleştirilmesi.
95.    1928 yılında Ankara Şehri İmar Müdürlüğü kurulmuştur. Ankara’nın imar çalışmalarına yönelik planlama yarışması düzenlenmiştir. 1928 yılında Herman Jansen yarışmayı kazanmış, uygulanmasına karar verilmiştir.
96.    Devlet tarafından işletilen hatlar: Ankara-İstanbul, Eskişehir-Afyon-Konya-Adana hatlarıyla Erzurum-Kars hatlarını kapsamaktadır. 1927 yılında “Devlet Demiryolları ve Limanları İdaresi Umumiyesi” kurulmuştur.
97.    1929 Ekonomik Krizi sonrasında Devletçilik politikası gelişmiş ve bunun sonucu olarak sanayi planları uygulanmaya başlanmıştır. Sanayi planlarına yönelik olarak fabrikaların yapılması öngörülmüş ve fabrikaların kurulması için demiryolu güzergâhı üzerindeki küçük Anadolu kentleri seçilmiştir.
98.    Nazilli, Kırıkkale, Ereğli gibi küçük kentlerde öncelikle fabrikalar olmak üzere devlet girişimleri kurul- muş ve bu kentler, dönemin en hızlı büyüyen kentleri olmuştur.
99.    Tekeli’ye göre ülke, iki büyük kentsel planlama sorunuyla karşı karşıya kalmıştır: 1) Yunan Ordusunun Anadolu’dan çekilirken yaktığı Batı Anadolu kentlerinin planlanması ve imar edilmesidir. 2) Ankara’nın çağdaş bir kent olarak gerçekleştirilmesidir.
100. Bu dönemde bir çok kentte ikili bir merkez görülmektedir. Biri eski konut dokusuyla bütünleşen geleneksel merkez diğeri ise yeni gelişen yönetim işlevleri ve bunlara yönelik hizmetlerin bulunduğu merkezdir.
101. Osmay’a göre; ***geleneksel kent merkezleri, hanlar ve çarşılar bölgesinde yerleşmiştir. Zanaat üre- tim faaliyetleri buralarda yer almaktadır. ***Kentin yeni yönetim merkezi ise yeni tanımlanan yönetim işlevlerini barındırması
amacıyla inşa edilmiştir. ***Hükümet konağı, belediye binası, demiryolu ve istasyon binası, adliye binası gibi yeni ögeler eklenmiştir. ***Kentlerde kamu yapılarının bir bölümü, devlet kuramlarını ve sosyal hizmet işlevlerini
kapsamakta diğer bölümü ise piyasa kurumlarını içermektedir.
102. Cumhuriyet yönetimi 1930-1935 yılları arasında çıkardığı yasalarla yeni bir kurumsal düzenlemeye girmiştir. *** 1930 yılında çıkarılan Belediye Kanunu, ***1930’da Belediyeler İstimlak Kanunu ve ***1935’de Belediyeler İmar Heyeti’nin kuruluşuna ilişkin kanundur.
103. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kentlerde öncelikle yönetim ve kamu binaları inşa edilmiştir. Mübadele sonrasında büyük konut ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu dönemde imar ve yerleştirme faaliyetlerinin yürütülebilmesi amacıyla “Mübadele ve İskân Vekaleti” kurulmuştur.
104. Konut ihtiyacını karşılamak amacıyla kooperatifler kurulmuş, işçi ve memur konutlarının yapımına önem verilmiştir.
Bunlardan ilki 1935 yılında Ankara’da kurulan Bahçelievler Yapı Kooperatifi’dir.
105. Sümerbank fabrikalarının işçi ve memurları için lojman yapımına öncelik verilmiştir. Nazilli, Ereğli, Kayseri, Hereke kumaş fabrikaları ve İzmir kağıt fabrikası örneklerdir.
106. Ankara’da ise “Bakanlıklar”da çalışan memurların konut sorununu azaltmak için çok iyi örgütlenmiş bir şekilde hızla gerçekleştirilen Saracoğlu Mahallesi, planlama ve mimarisi ile de Cumhuriyet döneminin özgün eserlerindendir.
107. Türel, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, İstanbul ve İzmir dışındaki kentlerin, az nüfuslu olmaları ve yer- leşim alanlarının yaygın olmaması nedeniyle yaya kentleri olarak tanımlanabileceğini vurgulamaktadır.
108. Bu dönemde İstanbul’da gemi, tramvay hattı ve banliyö trenleri bulunmaktadır. 1928 yılından itibaren İstanbul’un kent içi kamu ulaşım sistemlerine özel halk otobüsleri ve belediye otobüsleri eklenmiştir.
109.  Aynı dönemde İzmir’de Liman Vapur İşletmesi ve banliyö trenleri faaliyet göstermektedir.
110. Ankara’da 1929 yılında başlayan banliyö seferleri ve dolmuşlar bulunmaktadır. 1935 yılında Ankara Belediyesi Otobüs İdaresi kurulmuştur.
GÖÇ ve HIZLI KENTLEŞME DÖNEMİ: 1950 - 1960
111.1946 yılında çok partili sisteme geçilmiş ve 1950 yılındaki seçimlerde Demokrat Parti iktidara gelmiştir. 112.Bu dönemde ülke ekonomisi dış ticarete yönelik büyüme modeline geçmiş, ithal ikameci ekonomi politikaları
uygulanmaya başlamıştır.
113. Türkiye’nin ekonomisinin dünya ekonomisine eklemlenmesine bağlı olarak ülkeye dış yardım, kredi ve yabancı sermaye girişi başlamıştır. Bu yabancı yardım ve krediler, ülkede enflasyon ve dışa bağımlılığa yol açmıştır.
114. Erken Cumhuriyet döneminde sanayi yatırımlarına öncelik verilirken, Demokrat Parti döneminde tarımın gelişmesi hedeflenmiştir.


115.Önceki dönemde demiryoluna dayalı altyapı politikası izlenirken, yeni hükümetin yatırımları karayolu ve kent arterlerinin yapılması üzerinde yoğunlaşmıştır.
116.Toprak ağalarının kontrolü köylünün topraksız kalmasına yol açmıştır. Tarım sektöründe modernleşme ihtiyaç fazlası emeğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Tarımsal üretim sürecinde görülen bu değişim, topraksız köylülerin,
sanayide açılan iş alanlarında çalışma amacıyla kent merkezlerine kitlesel göçüne sebep olmuştur.
117.1950’li yıllarda başlayan kırdan kente doğru yaşanan yoğun göçle birlikte Türkiye’de büyük bir nüfus hareketliliği ortaya çıkmıştır. Nüfusun büyük bölümünün bu dönemde Doğu Marmara’ya, Orta Ege’ye, Çukurova’ya, Ankara’ya doğru çekildiği belirtilmektedir. Bu dönemde kentsel nüfusun toplam ülke nüfusuna oranla % 80’e ulaşan bir artış gösterdiği belirtilmektedir.
118.İstanbul nüfusu 1950-60 yılları arasındaki dönemde iki katına yakın artarak 1960’ta 1.800.000’e ulaşmıştır. 119.1945-1950 döneminde “dağınık bir barakalaşma, yoğun ve yaygın bir fakirlik ve sefalet”i yansıtırken 1950-1960
döneminde ise “mahalleleşme” ve kentte “yerleşme” dönemi yaşanmıştır.
120. Sey, apartmanlaşma sürecini hızlandıran iki önemli unsurun “yap-sat” usulü ve “kat mülkiyeti” (tek parsel üzerinde birden fazla kişinin bir araya gelerek gerçekleştirdikleri apartmanlarda, bir kat sahibi olmaları anlamına gelmektedir.) nin yasallaşması olduğunu belirtmekte ve bu sürecin arkasındaki hakim düşüncenin, kentsel rantı artırmak olduğunu ifade etmektedir.
121. Bina Yapımı Teşvik Kanunu’yla 1950’li yılların sonlarında bahçeli konutlar yerine çok katlı blokların yer aldığı uygulamalar görülmeye başlanmıştır.
122.1956 yılında devletin çıkardığı “Kamulaştırma Yasası” ile bu tarihten önce yapılan gecekondular yasası olarak kabul edilmiş, 1958 yılında ise bütün imar faaliyetlerini koordine etmek ve düzenlemek için “İmar ve İskan Bakanlığı” kurulmuştur.
123.1950-1960 yılları arasında, kentin ulaşım ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak,küçük girişimciler tarafından “dolmuş” çözümü bulunmuştur.
124.İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel (İETT) İdaresi’nin çabalarıyla 1955 yılında belediye otobüslerinin kent içi taşıma payı % 12,6 ya yükselmiştir. 1955-65 yılları arasında İstanbul’da ve Ankara’da dolmuşçuluk büyük gelişme
göstermiştir.
PLANLI KALKINMA DÖNEMİ: 1960 - 1980
125.Toplumsal ve siyasal anlamda 27 Mayıs 1960 İhtilali ile yeni bir dönem başlamıştır. 1961 Anayasası yürürlüğe girmiş ve “demokrasinin ve devletin niteliğinde önemli değişiklikler” yaratmıştır: “Anayasada sosyal devlet ilkesi kabul edilmiş ve refah devleti anlayışı getirilmiştir.
126.1961 Anayasası’yla Planlı Kalkınma İlkesi kabul edilmiş ve Devlet Planlama Teşkilatı bir anayasa kurumu olarak kurulmuştur.
127. Dış Göç ,1960’lı yıllardan 70’lerin ortalarına kadar Batı Avrupa ülkelerinin iş gücü talepleri doğrultusunda yoğun şekilde devam etmiştir.
128. Toplu Konut sunum biçimi ilk kez 1976 yılında İkinci Beş Yıllık Plan’da önerilmiş ve 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren büyük kentlerde gelişme göstermiş, kooperatifler aracılığıyla konut yapımı ise belli ölçüde önem kazanmış olsa da tam anlamıyla yaygınlaşmamıştır.
129. Modern İş’in Merter Sitesi ve Türk-İş Aydınlıkevler Sitesi başarılı örnekler arasındadır.
130. Köyden kente göç edenler gecekondu mahallelerinde kendi toplumsal ilişki ağlarını, akrabalık ve hemşehrilik bağlarına yönelik olarak kurmuşlardır. Hemşehrilik ilişkileri köyden kente gelenler için iş ve barınak bulma aracı olarak kullanılmakta, bununla birlikte “bir kimlik kazanma mekanizması” olarak işlev görmektedir.
131. Gecekondu ile ilgili en kapsamlı yaklaşım, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan 1963-67 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda görülmektedir.
132.1966 yılında çıkan Gecekondu Yasası’nda “gecekondu” kavramına ilk kez yer verilmiştir.
133.1963’te çıkarılan yasa ile belediye yönetiminde doğrudan halk tarafından seçilecek olan başkanlık sistemine geçilmiş ve 1973 yılı yerel seçimlerde, büyük kentlerin gecekondu nüfusu ilk kez sosyal demokratlara oy vermeye başlamıştır.
134.***Gecekondu bölgelerinin yaşam ortamı, iş gücünün maliyetini düşürdüğü için sanayiye ucuz emek sağlayan bir kaynak olarak kullanılmıştır. ***Gecekondularda yaşayan kır kökenli kent nüfusu, marjinal işler olarak tanımlanan işlerde çalışmaya başlamışlar ve kent ekonomisinde formel bir yapıdaki sektörün dışında enformel bir sektörün oluşmasına ve gelişmesine yol açmışlardır.*** Kayıt dışı olarak tanımlanan enformel sektörde geçici, örgütlü
olmayan, düzensiz ve sosyal güvencesiz işlerde çalışmışlardır.
135. Kentlerin iş merkezlerinde oluşan yüksek rantların karşılanabilmesi amacıyla çok sayıda dükkanın bir arada bulunduğu pasajlar ortaya çıkmıştır.


136. Türkiye’de otomobil üretimi 70’lerin sonlarında başlamıştır.Bu sayede özel araba sahipliği hızla yayılmıştır. 137.1973 yılında İstanbul’da birinci boğaz köprüsü ulaşıma açılmıştır.
NEOLİBERAL KENTLEŞME DÖNEMİ : 1980-2000
138. Türkiye’nin 1980 sonrası kentleşme deneyiminin arkasında birçok neden vardır. 1) Demografik yapıdaki değişimlerle ilgilidir. 1980 sonrası kentte yaşayan insan sayısına bağlı olarak kentleşme süreci belli bir dolgunluğa varmıştır. 2) Dünyada birçok ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin yeniden yapılanma sürecine girmesi. 3) 1980’in Türkiye açısından hem 24 Ocak kararlarının hem de 12 Eylül askeri müdahalesinin gerçekleştiği yıl olmasıdır.
139. Bu dönemde “İç piyasaya dönük ithal ikameci kalkınma modeli” terk edilmiş 1980 sonrasında “dışa açık, ihracata yönelik bir kalkınma modeli” benimsenmiştir.
140. Altyapı politikalarından Telekomünikasyon yatırımlarına öncelik verilmiştir. Sanayi yatırımlarından vazgeçilmiş büyük kentler, özel ve devlet yatırımlarının giderek artan biçimde ana hedefi haline gelmiştir.
141.1983 ve 1984 yıllarında çıkan yasalarla belediye yönetimi değişmiş ve büyükşehir belediyeleri kurulmuştur. 142.Yerleşim Yapısındaki Değişimler:1)*** İstanbul’un önemi artmış, nüfusu bir artış göstermiş ve kentte yüksek
yoğunluklu dış pazar ilişkileri kurulmuştur. İstanbul “dünya kenti” olma özelliği kazanmıştır. 2)***Diğer bir değişim kıyı bölgelerinde yaşanmıştır. Turizm yatırımlarının teşviki, seracılığın yaygınlaşması, sermaye ve nüfusun mekansal dağılımı farklılaşmıştır. 3)*** Anadolu kentlerindeki girişimcilerin, dünya ekonomisine açılmasıdır.
143.1990’lı yıllardan itibaren kentler sermaye yatırım alanları haline gelmiş, ulusal ve uluslararası büyük şirketler tarafından [color=red]alışveriş merkezleri, oteller,

Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  [Resimli] Aile Sosyolojisi Vize Ders Notlaır Editör 2 6,990 20.10.2019, Saat:22:23
Son Yorum: halik6868
  Kültür Sosyolojisi Ünite 9 Ders Notları (Öğrenci Notu) YüksekDağlar 0 2,802 21.09.2018, Saat:01:43
Son Yorum: YüksekDağlar
  Kültür Sosyolojisi Ünite 7 Ders Notları (Öğrenci Notu) YüksekDağlar 0 2,788 21.09.2018, Saat:01:25
Son Yorum: YüksekDağlar
  Suç Sosyolojisi 8.Ünite Ders Notu Editör 0 2,822 12.05.2018, Saat:21:05
Son Yorum: Editör
  İNDİR Medya Sosyolojisi 8. Ünite Ders Notu Editör 0 2,294 12.05.2018, Saat:20:58
Son Yorum: Editör

Hızlı Menü:

Konuyu Okuyanlar:

1 Ziyaretçi